9 Temmuz 2007 Pazartesi

Tekmeci Yaramazlar


Üç yaramaz çocuk mahalledeki herkesi bezdirmişti. Büyükler ayrı şikayetçi, küçükler ayrı şikayetçiydi onlardan. Yaramazlık yapmadan geçirdikleri bir gün bile yoktu. Hele okullar kapandıktan sonra sabah erkenden buluşup akşam güneş batana kadar eve girmezlerdi. Diğer çocuklarının oyunlarını bozar, kızları ağlatır, komşularının bahçelerinden kiraz çalarlardı. Sürekli sokakta oynamaktan üstleri başları kirlenir yaralanmadık yerleri kalmazdı. Üçünün de dizlerinde kocaman kocaman yaralar vardı. Daha birinin kabuğu kuruyup düşmeden yenisi oluşuyordu.
Son zamanlarda bir de tekerleme takılmıştı dillerine. Üçü kol kola girip

“Çekilin yoldan geliyor kaptan; önümüze gelene bin tekme” diye avaz avaz bağırıp gerçekten de önlerine çıkanlara tekme atıyorlardı. Tekmeyi yiyen çocuklar ağlayarak kaçarken tekmeci yaramazlar keyiflerinden kahkahalar atarlardı. Tam bir baş belası olmuşlardı zamanla.
Gene o gün de sabah erkenden buluştular. Yapmadıkları yaramazlık kalmadı. Evcilik oynayan kızların oyunlarını bozdular, bez bebeklerini alıp ağaca attılar. Yaşlı kadın elinde bastonu ile camdan çıkana kadar bahçesinde bulunan ağaçtaki bütün şeftalileri kopardılar. Yaşlı kadın arkalarından “sizi gidi yaramaz çocuklar hepinizi annenize şikayet edeceğim” diye bağırırken onlar çoktan bahçe duvarında atlamış şeftalileri yiyerek son sürat koşuyorlardı. Çok eğlenmişlerdi ama her tarafları şeftali suyu olmuştu; yapış yapıştılar.
İçlerinden biri hadi şuradaki çeşmede ağzımızı yıkayalım dedi. Kol kola girdiler bir yandan yürüyüp bir yandan tekerlemeyi söylemeye başladılar.
“Çekilin yoldan geliyor kaptan. Önümüze gelene bin tekme…”
Çeşmenin başına gelince ne görsünler. Küçük bir kız çocuğu ağacın altında ciyak ciyak ağlıyor. Tekmeci yaramazlar için bir eğlence daha çıkmıştı. Hemen tekerlemeyi söyleyerek kıza doğru gittiler. Ama kızın korkup kaçacağı yoktu. Onları görünce daha da çok ağlamaya başladı. Şimdiye kadar hiç bu kadar süslü bir kız görmemişlerdi. Üzerinde pembe kabarık etekli bir elbise vardı. Eteğinin altından kat kat tüller görünüyordu. Saçları özenle lüle lüle yapılıp tepesinden kocaman, elbisesi ile aynı renkte pembe bir kurdele ile toplanmıştı. Kız tepinip zıpladıkça lüleleri de onunla birlikte zıplıyordu.
Çocuklar;
-Çekil önümüzden yoksa tekmeyi yersin. Buraların kaptanı biziz. Diye bağırdılar.
Kız kısa bir süre için sustu ve şaşkın şaşkın, gözlerini kocaman açarak onlara baktı. Sonra eskisinden de fazla ciyaklayarak bir şeyler anlatmaya başladı. Tekmeci yaramazlar bu kızdan ve çıkardığı kulak tırmalayan sesten çok sıkılmışlardı. Onunla uğraşmaktan vazgeçip yollarına devam etmek istediler. Fakat bu sefer de kız onların gitmesine izin vermedi. Önlerine geçti iki elini beline dayayıp,
-Kedimi şu ağaçtan kurtarmadan hiçbir yere gidemezsiniz dedi.
-Bize ne senin kedinden. Kendin kurtar. Hem bizim başka işlerimiz var çekil önümüzden yoksa tekmeyi yersin diyerek kıkırdaştılar.
Bunu duyan kız öyle bir çığlık attı ki yer yerinden oynadı. Deminki ağlayan pembeli kız avaz avaz bağıran bir canavara dönüşmüştü.
-O ağaca çıkıp kedimi kurtaracaksınız. Bu prenses elbisemle herhalde benim çıkmamı beklemiyorsunuz. Hem bana yardım etmezseniz bütün gün ne yaptığınızı ve bana da yardım etmediğinizi annelerinize söylerim. Dedi.
Bunu duyan çocuklar biraz korkmuşlardı. İşin içine anneler karışmamalıydı. Annelerin öğrenmesi demek ceza demekti. Gönülsüz bir şekilde içlerinden biri ağaca çıktı. Ama kediyi yakalayamıyordu. O çıktıkça kedi daha yukarıya kaçıyordu. Sonra diğer çocuk da ona yardım etmek için ağaca tırmandı. Sonunda pembeli kızın kedisini yakaladılar ve aşağıya indiler. Elleri ve yüzleri tırmık içinde kalmıştı.
-Çok çirkin bir kedin varmış. Bunun için mi bizi bu kadar uğraştırdın dedi çocuklar. Küçük kıza yardım etmiş olmayı kendilerine yediremiyorlardı.
Ama kızın onları duyacak hali yoktu. Kedisine kavuştuğu için çok mutluydu. Teşekkür etti ve koşarak gitti.
Tekmeci yaramazların morali biraz bozulmuştu. Kendilerine iyilik yapmayı yakıştıramıyorlardı. İçlerinden tekerleme söylemek gelmedi. Hava da kararmak üzereydi evlerine gittiler.
Ertesi sabah buluştuklarında bir gün önce olanları çoktan unutmuşlardı. Komşularının ağacına tırmanıp doyana kadar kiraz yediler. Gene koşturdular, gene yaramazlık yaptılar. Canlarının sıkıldığı bir an diğer çocukların yanına gidip onları kovalamak istediler. Kol kola girdiler başladılar hep bir ağızdan
“Çekilin yoldan geliyor kaptan, önümüze gelene bin tekme” demeye. Ama bu sefer bir tuhaflık vardı. Kimse kaçmıyordu. Tersine onları gördüklerine sevinmiş gibiydiler. İşin aslını kısa bir süre sonra anlattılar. Pembeli kız, dün olanları herkese ballandıra ballandıra anlatmıştı ve şimdi mahallenin tüm çocuklarının gözünde onlar birer kahramandı. Ama kahraman olmak istemiyorlardı tekmeci yaramazlar. Eskisi gibi herkesin onlardan korkmasını ve kaçmasını istiyorlardı. Onlar kaçmadıktan sonra tekerlemenin ne anlamı vardı?
Oradan hızla uzaklaştılar. Günler hızla geçiyordu ama durumda bir değişiklik yoktu. Bütün kızlar onlara hayrandı. Bütün erkekler onlarla arkadaş olmak istiyorlardı. Herkes onları oyunlarına davet ediyordu. Sonunda tekmeci yaramazlar pes ettiler. Diğer çocuklarla da oynamaya başladılar. Hatta bu durumu sevmeye bile başlamışlardı. Kimse sözlerinden dışarı çıkmıyordu. Onlarda ara sıra ağaçlardan kedileri indiriyor, küçük kızları mutlu ediyorlardı. Bu kızlardan biri yanaklarına ufacık bir öpücük kondurursa da utançtan kıpkırmızı olup hemen kaçıveriyorlardı. Gene ağaçlara tırmanıp kiraz yiyorlardı. Bu sefer aşağıda onlara gözcülük edecek en az iki kişi oluyordu. Daha sonra ceplerine doldurdukları meyveleri onlarla da paylaşıyorlardı.
Hem artık yeni bir tekerleme öğrenmişlerdi:
“yağ satarım bal satarım, ustam ölmüş ben satarım...”

4 yorum:

Adsız dedi ki...

birisei de bu sıpaları dövse daha iyi olacaktı
Tapir

gigig dedi ki...

onumuze gelene bin tekme degil miydi o ya ? :)


gigi

masalcı dedi ki...

dogru yaa bin tekme olacaktı :) düzelttim bile masalı

Adsız dedi ki...

Masalcım, Hikayenin ,cırlak küçük kız, kısmına geldiğimde,içimden'dinsizin hakkından imansız gelir'dedim .Sonuna gelince ise hikayenin'ne ekersen O nu biçersin'dedim gülümseyerek.Haa bir de birlikten kuvvet doğar di mi yaa?
Güzel bir ders çıkarılacak hikayeni sevdim dogrusu.