8 Mart 2007 Perşembe

BÜLBÜLCÜK




Güneş batarken çıplak ağaç dalları altın rengine boyanmıştı. Rüzgârla hüzünlü hüzünlü sallanırlarken, şarkılarına bir bülbül eşlik etti. Sonbahar güneşinin son damlaları ile güneşlenirken biraz huzursuz biraz ürkek tüylerini kabarttı bir şeylerden saklanmak istercesine. Etrafına bakındı kimse yoktu. Her şey o kadar sakin, o kadar durgun o kadar terk edilmişti ki…
Gökyüzüne baktı hiçbir canlı uçmuyordu. Buraya ne zaman ve nasıl geldiğini hatırlayamıyordu bülbülcük. Sabah gözlerini açtığında kafasında koskocaman bir hiçlikle kendini burada buluvermişti. O kimdi? Neden yalnızdı? Bülbül birkaç gün aç dolaştı; nasıl yemek bulacağını bilmiyordu. Ormanın içlerine doğru uçtu. Bir süre sonra küçük bir göl kenarına geldi. Bir ayı göldeki balıkları eliyle yakalayıp bir güzel yiyordu. Ayı gittikten sonra bülbül saklandığı yerden çıktı. “karnımı doyurmak için benim de balık yakalamam gerek” diye düşündü. Ama elleri yoktu. Bir çaresini bulurum bende gagamla yakalarım dedi kendi kendine ve gölün etrafında uçmaya başladı; gümüş rengi balıklar gölde zıplıyorlardı. Bülbül içlerinden birini gözüne kestirdi. Üstüne doğru uçup onu gagası ile yakalamak istedi. Tam bu sırada balık bülbülü fark etti ve suyun derinliklerine daldı. Bülbül dengesini kaybetti ve suya düştü. Şimdi hem aç hem de sırılsıklamdı. Hava kararmaya başlamıştı soğuktan tir tir titriyordu.
“Ben neyim bilmiyorum. Ayıya benzemiyorum, balık avlayamıyorum. Keşke geçmişi hatırlayabilseydim, kim olduğumu bilebilseydim” diye düşündü. Sabaha kadar bülbülün gözüne uyku girmedi. Güneş doğunca ormanda dolaşmaya çıktı. Etrafta birileri var mı diye bakınırken gözüne ağaçtaki meyveler ilişti. Belki bunları yiyebilirdi. Kıpkırmızı sulu erikleri gagalamaya başladı. Tadı hoşuna gitmişti bir güzel karnını doyurdu. Şimdi mutlu mutlu şarkılar söylüyordu. Birden çalıların içinden gelen bir ses duydu. Zıplaya zıplaya sesin geldiği yöne doğru gitti. Kendisinden çok büyük korkunç dişleri olan bir hayvan duruyordu karşısında.
— Sen de kimsin diye sordu sesi titreyerek.
— Bana sırtlan derler asıl sen kimsin?
— Bilmiyorum zaten bende bunu öğrenmeye çalışıyorum. Bir sabah bu ormanda uyandım ve nereden geldiğimi kim olduğumu hatırlamıyordum. Dolaşırken ormanda avlanan bir ayı gördüm ilk önce benim de bir ayı olabileceğimi düşündüm. Ama onun gibi balık avlayamadığı fark edince bu fikrimden vazgeçtim. Sanırım ben de senin gibi sırtlanım bundan sonra beraber dolaşabiliriz sen benim en iyi arkadaşım olacaksın dedi bülbül.

Sırtlan bülbülün söyledikleri ile pek ilgilenmedi hatta onu dinlemedi bile. Daha yeni yemek yediği için üzerine bir ağırlık çökmüştü ve bülbül anlatırken çoktan uyumuştu. Bülbül bunun farkında değildi sırtlanı dostu sanıyordu. Onun sırtına kondu ve bundan sonra o nereye giderse bülbülde onunla beraber her yere gitti. Sırtlanın sırtında yaptığı seyahatler sırasında sürekli konuştu, bir şeyler anlattı. En iyi dostunun onu dinlediğini ve anladığını sanıyordu. Akşamları uyurken soğuktan korunmak için sırtlanın tüylerinin içine giriyordu. Çok mutluydu. Hem arkadaşı hem de bir evi olmuştu. Biraz daha büyüyünce o da sırtlan gibi olacağını sanıyordu.
Fakat sırtlan bülbülü hatırlamıyordu bile. Günler bu şekilde hızla geçti. Fakat bir an geldi sırtlan tüylerinin içinde bir şeyin kıpırdandığını hissetti. İçgüdüsel olarak döndü ve kendisini rahatsız eden şeyi ısırdı. Bülbül acıyla bağırdı ve yere düştü. Bülbülü sırtından atan sırtlan rahatlamış bir şekilde oradan uzaklaştı.
Bülbül hem canının acısından hem de üzüntüsünden ağlamaya başladı. Ağladı, ağladı günlerce ağladı… Zavallı bülbül dostu sandığı kişi tarafından terk edildiğini düşünüyordu. Tekrar kendini çok yalnız ve çok çaresiz hissetmeye başladı.
Gece oldu dolunay çıktı, gündüz oldu güneş doğdu. Bülbül hiç konuşmadı, hiç uyumadı, hiç yemedi.
Gücünü tamamen yitirdiği bir gece bayıldı. Uyumakla uyumamak arasında günler geçirdi. Sanki başka bir dünyadaydı. Uyanıktı ama kıpırdayamıyordu; uyuyor gibiydi ama aynı zamanda çevresinde olan her şeyin farkındaydı.
Bülbül artık ormanda değildi. Etrafı bembeyazdı sanki bulutlar yeryüzüne inmişti. Etrafında beyazlıktan başka bir şey yoktu. Düşünmeye başladı, hatırlamaya çalıştı. Ama başaramadı. Buna rağmen kendini artık mutsuz hissetmiyordu burada rahatlamıştı. Sırtlanı da unuttu ayıyı da. Artık karnı da aç değildi. Ne olduğunu nerden geldiğini bilmiyordu hala. Ama artık bunların cevabını öğrenmek de istemiyordu.
Pamuk bulutların arasında bunları düşünürken çok ama çok uzaklardan bir ses duydu önceleri umursamadı. Ama biri ısrarla onu çağırıyordu. Sesi daha dikkatli dinlemeye başladı şimdi artık daha net duyabiliyordu. Ses yaklaştıkça pamuk bulutlar dağılmaya başladı. Bülbül bulutları kaybetmek istemiyordu minik kanatları ile kulaklarını kapattı. Belki sesi duymazsa her şey eskisi gibi kalır diye düşündü.
Ama ses vazgeçmiyordu. Bülbül yerinden kımıldadı ve gücü yettiğince kaçmaya başladı. Ses onu takip ediyordu. Birkaç saat sonra bülbül kaçmaktan çok yorulmuştu sese cevap verdi. Bulutlar yavaş yavaş yok oldular. Bir damla su minik gagasından içeri süzüldü, gözlerini kırpıştırdı. Güneş yüzünden önceleri bir şey seçemedi. Zamanla görüntüler netleşti. Karşısındakiler çok tanıdık geliyordu ona. Hepsi bülbülü gördükleri için çok mutluydular. Yüzünü yıkaması için içlerinden ikisi bülbülü göl kenarına götürdü. Bülbülcük göle doğru eğildi önce kendi yansımasına baktı sonra yanındakilere benzerlik karşısında çok şaşırmıştı.
— Siz kimsiniz diye sordu bülbülcük.
— Biz senin arkadaşlarınız günlerdir seni arıyorduk sonunda bulduk
— Bana çok benziyorsunuz
— Evet, çünkü hepimiz yaban bülbülüyüz

Bülbülcük birden bire her şeyi hatırlayıverdi. Günler önce biraz dolaşmak için evinden uzaklaşmıştı ağaçtaki meyveleri görünce dayanamamış en üst dala kadar uçmuştu tam iştahla yerken kocaman eriklerden bir tanesi kafasına düşmüştü. Gözünü tekrar aynı ağaçta açmıştı ama uyandığında hiçbir şey hatırlamıyordu.
— Hadi eve dönelim artık dedi neşe içinde bülbülcük.

Kim bilir ne yeniden hatırlamasına yardımcı olmuştu. Belki de ikinci kez yediği erik, belki bulutların üzerindeyken duyduğu ses belki de arkadaşlarının sevecen gülümsemesi. Artık kim olduğunu biliyordu ve arkadaşlarıyla birlikte eve doğru uçarken çok mutluydu.

Hiç yorum yok: